Günümüzün hızla yükselen inşaat projelerinden villalara, apartman dairelerinden sağlık kuruluşlarına kadar imzası olan Semih Güven ile mekanlara nasıl ruh katılır sizler için konuştuk…
İç Mimar Semih Güven, Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümünden mezun olduktan sonra çeşitli tasarım ve uygulama firmalarında aktif olarak çalışmaya başlar. 2002 yılında İzmir’de RSG İç Mimarlık firmasını kurduktan sonra da özellikle konut, turizm işletmeleri ile çok amaçlı sosyal mekanlar, sağlık yapıları gibi alanlarda iç mimari tasarım ve uygulama projelerini profesyonel bir mimari kadro ile yürütmeye devam eder. 2007 yılında Didem Güven’in ortaklığı ile mesleki pratiğine devam eden RSG İç Mimarlık, merkezi İzmir olmak üzere İstanbul ofisinde de halen hizmet vermeye devam etmektedir.
Semih Bey, biraz kariyerinizden bahseder misiniz? Kaç yıldır bu mesleği icra ediyorsunuz?
Tam 14 yıl oldu. 2002 yılının Mayıs ayında kurmuştum şirketimi.
Projenin ilk adımında mekana dair ilk düşüncelerinizi paylaşır mısınız? Mekan, tasarımı ne kadar ilgilendirir?
İlk etapta düşüncelerimi paylaşıp, paylaşmamayı müşterinin samimi tavrına göre belirliyorum. Mekanın bulunduğu konumu ve ölçeği birinci derecede önem taşıyor tasarım sırasında.
Günümüz koşullarında loft evler sıklıkla karşımıza çıkıyor. Gelecekte yaşam, loft tarzına mı emanet olacak?
Hiç zannetmiyorum. Açıkçası loft tarzı, bir yaşam tarzından çok; konut maliyetlerinin yüksek olması ve arsaların da çok değerli olmasından ortaya çıkan bir kurgudur. Benim fikrimce gelecekte yaşam, ekolojik tanıma endeksli olacak.
Bir loft evi tasarlarken kişinin kendini müstakil bir evde hissetmesi de mümkün oluyor mu?
Zaman zaman olabiliyor. Evin plansal yapısı ve yeşile olan yatkınlığı birinci derece rol oynuyor.
Başınıza gelen mekana dair en ilginç anınızı paylaşır mısınız? Ne gibi zorluklarla karşılaştınız ve bunları nasıl avataja dönüştürdünüz?
Eski yapıların renovasyonu sırasında, en sık karşımıza çıkan zorluk; genelde duvarların içine gizlenmiş kolonlar oluyor. Bir anda bütün plan kurgunuz değişebiliyor. Sonrasında ise, ya o kolona bir işlev kazandırmaya çalışıyoruz ya da görmezden gelerek gizlemeye.
Müşterilerle aynı dili konuşmak bir tasarımcı için ne kadar önemlidir?
Hayati önem taşıyor. Sonuçta ortaya iyi bir eser çıkıyorsa mutlaka iyi diyalogların sayesinde elde ediliyor bu kazançlar…
Kimi zaman evin yıldızı mutfak ya da banyo olabiliyor mu? Yoksa her zaman eşit bir uyum içerisinde misinizdir?
Tasarımlarımız o mekana özel yapılır. Alıp kopyalayamazsınız, sırıtır. Müşterilerimiz kendinden bir parça bulur; yapbozun parçaları gibi, yalnızca o mekana uyum sağlar ve oradaki eşyalarla bir bütünlük içinde algılanır. Tasarımlarımızda, yıldız bir tane değildir, yıldız, evin bütünüdür. Bence olması gereken de budur.
Kişiye özel tasarımın merkezi mobilya’nın başkenti Modoko hala geleneğini tüm rekabete rağmen koruyor. Zanaatın olmadığı yerde sanattan da bahsedilmesi zor kuşkusuz. Sizin mobilyalarla aranız nasıl? Yapılarla ilişkilendirilmesinde hangi derecede önem taşır?
Mobilya ve döşeme grubu, tasarımlarımızda önem sırası olarak birinci sırayı alır. Ben mobilyasız bir mekanı çıplak olarak düşünürüm. Mekanları güzelleştiren ve bir anlam katan ana unsurdur. İç mimari ile bütünleşirse ancak ortaya eser kıvamında mekanlar çıkar, gerisi teferruattır. Modoko, bu işin kalbidir. Rekabet ne kadar kızışırsa kızışsın, Modoko’suz bir anlayışın varlığını kabul etmek imkansızdır.